Deniz Şendur bir hayvan telepatı. “Ben küçüklüğümden beri denizle konuşurum” diyor. 2019 yılından beri hayvanlarla telepatik iletişime geçiyor. Aileler onu daha çok kaybolan hayvanlarının bulunması ya da hastalıklarının nedenini öğrenmek için arıyor. En çok sordukları soru ise dört patili çocuklarının bir daha hayata gelip gelemeyeceği. Deniz, yaptığı yüzlerce çalışma sonucu hayvanlarla ilgili şu sonuca varmış; “Kurban değiller, onların da yaratım güçleri ve ruhları var. Onlar da istedikleri deneyimi deneyimlemeye geliyorlar buraya.”
Hayvan sahibi olanlar beni anlar; sanırım hepimiz bir şekilde beraber yaşadığımız kedilerin, köpeklerin, kuşların dilinden anlıyoruz. Peki, size Deniz Şendur’un profesyonel bir hayvan telepatı olduğunu ve onlarla bir şekilde iletişime geçebildiğini söylesem? İnsana bu mümkün değilmiş gibi geliyor ama anlattığı hikâyeler çok ilginç. Bu arada Deniz, benim dört patilime de bir seans yaptı. Sunny’nin bitmeyen bir kulak problemi var çünkü. Bebeğimin derdi benim üzüntülerimi duymak istememesiymiş ve benimle dönüşmek istiyormuş. Hastalığını ancak öyle bırakırmış, deniyoruz bakalım. Onu ne kadar çok sevdiğimi bilip bilmediğini sormasını da istemiştim Deniz’den. Sunny, onu sevdiğimi bilse de çokluğundan emin değilmiş. Artık emin ve sanki daha da şımarık. Anlattıklarım size deli saçması gibi gelebilir farkındayım ama içinize dönüp baktığınızda aslında sadece hayvanlarla değil, dünyayla da iletişim halinde olduğumuzu göreceksiniz. Kendimizi kapattık çünkü galiba orada algılamayacağımız kadar sevgi ve bir o kadar da acı var. Kendimizi dünyaya ve tüm hayvanların dilinden anlamaya açtığımız başka bir hayat mümkündür belki kim bilir?
Hayvan telepatlığı nedir?
Aslında tüm canlıların, hayvanların, insanların, bitkilerin, doğadaki kayanın bile bir manyetik alanı, enerji alanı var. Bu kuantum fizikte de ispatlanmış bir şey; maddeyi çıkardığınız zaman enerjisi kalıyor. Hayvan telepatlığının da bu canlıların enerji alanına bağlanarak telepatik iletişim kuruyoruz.
Bu iletişim nasıl oluyor?
Benim sizinle konuştuğum gibi olmuyor. Bazen görüntü gösteriyorlar, bazen film şeridi gibi geçiyor, bazen fotoğraf kareleri gibi geliyor, bazen bilme hali gibi oluyor, bazen kafa sesi gibi oluyor bazen de his olarak geliyor. Üzüntüyü ya da neşeyi hissedebiliyorsunuz. Muhteşem bir sevgi hissedebiliyorsunuz ya da bazen vücudunuzun bir yerinde ağrı hissedebiliyorsunuz. Bana hepsi birden oluyor. Benim seanslarımda görüntü de gelir, bilme hali de olur, kafa sesi de. Çocuk size ne anlatmak istiyorsa onu en kolay nasıl anlatacaksa öyle anlatmaya çalışıyor. Seans yapmaya başladıktan sonra fark ettim ki, onlar 3-5 yaşında çocuk zihniyetindeler ve küçük çocuklar spesifik bir şey söyleyemezler de anlatmak istediklerini kendi algılarına göre anlatırlar ya bu çocuklar da öyle. Bazen anlayamayabiliyorsunuz ama anlamadığım o şeyi ailesine bana böyle şeyler gösterdi ben anlamadım diye anlatınca ailesi mutlaka ne olduğunu biliyor.
Neden insanlar sizden böyle bir şey istiyorlar?
Bazen sadece merak ettikleri için, çocuğu iyi mi, keyfi yerinde mi diye sormak için geliyorlar. Bazen de çocuklar hasta oluyor. Benim inancıma göre canlılar olarak tüm hastalıkları biz yaratıyoruz. Yarattığımız gibi yok etmeyi seçmemiz de mümkün! Çocuk hastaysa o hastalığı ile ilgili görüşmek istiyorlar. Çocuğa sadece o hastalığı niye yaratmayı seçti ya da o hastalığı niye hala tutuyor, iyileşmek ister mi, iyileşmesi için bizden ya da ailesinde istediği bir şey var mı sorularını soruyorum.
Hayvanlarımızın hasta olmalarını neye bağlıyorsunuz?
Bazı çocuklar bazı şeyleri yanlış anladıkları için o hastalığı yaratabiliyorlar. Ailesinin bir davranışı yanlış algılamış oluyor. Terk edilme korkusu yaşıyor. Onu terk etmesinler diye öyle bir hastalık yaratmış, kardeşini kıskanmış öyle bir hastalık yaratmış. Bazıları sebeplerini söylüyor bazıları da “Ben artık yoruldum, çıkmak istiyorum, çıkış yapacağım, ailemin buna hazırlanmasını bekliyorum” diyor. Kanser tedavisi gören bir çocuğun ailesi benden seans istemişti, seansı isterken de çocuğa kemoterapi yaptırıyorlar. Onlar iyileşiyor gözüyle bakıyor olaya, iyileşeceğini düşündükleri için de benden destek istediler. Ama ben söylüyorum çocuk ne isterse o olacak, ekstra bir şey yapamam diye. Sadece ondan ricada bulunabilirim, neyse o! Ben gideceğim diyen çocuk da gider diyorum. O çocuk da bana dedi ki “Ben aslında çıkış yapacağım, ailemin duygusal olarak hazırlanmasını bekliyorum.” Neden bu kadar zor bir süreç seçtiğini, daha basit hastalıklarla da bunu anlatmayı başarabileceğini söyledim ona. Ama paparayı yedim “Sen kim oluyorsun da bana karışıyorsun, ben bu yolu seçtim!” dedi. Sonra aile aradı beni hiç bekledikleri gibi bir cevap gelmedi, hepsi yıkılmıştı. Benim öyle bir çocuğum olsa bana böyle bir şey dese “Yürü git derim, hiç kabul etmek istemem.” 2 ay sonra tekrar aradılar dediler ki “Çıkış yaptı, size de haber vermek istedik. Biz o seanstan sonra ne olduğunu anladık, biz ona yapışmışız, duygusal olarak bırakmadığımız için… Sonrası çok daha özgür, sevgi dolu geçti. Sizi de teşekkür etmek için aradık” dediler. Bazıları iyileşmeyi seçiyor, bazıları hemen gidiyor, bazıları devam ettiriyor hastalığını.
“BAZI DÖRT PATİLİ ÇOCUKLAR ŞİFACI OLUYOR”
Mesela bende tiroid vardı, köpeğim Sunny’de de oldu. Bir arkadaşımın epilepsisi vardı ayda bir nöbet geçiriyordu, köpeği Arya epilepsi oldu ve birdenbire Arya nöbet geçirmeye başladı, arkadaşım artık nöbet geçirmiyor.
Bazı şeyleri ailelerine anlatmak için o hastalığı yaratıyorlar, bazıları sizin dediğiniz gibi şifacı çocuklar oluyorlar, hastalığı ailenin üzerinden kendilerine çekiyorlar. Bunun tek bir cevabı yok. Nasıl ki bütün insanlar farklı, kendi deneyimleri ve yaratımları farklı, bu çocukların da hepsi farklı hepsi ayrı birer özgür birey. O nedenle hiçbir şeyi genelleyemiyorum. Sonsuz sınırsız deneyim var onun kendi algısına göre. Bir kere bir çocuk geldi seansa. Annesi kimseye “hayır” diyemiyormuş. Ben bunu bilmiyordum, seans sırasında öğrendim. Çocuğun hastalığı da ses telleri ile ilgiliydi. Annesi kimseye hayır diyemediği, kendi gücünü eline almak istediği ve bu durumun onun üzerinde ağırlık yarattığını hissettiği için bu hastalığı yaratmış. Dedim ki çocuğunuz böyle söylüyor, siz ne dersiniz bilemem ama onun bakış açısına göre söylediği şeyler bunlar. Annesi de “Doğru söylüyor, anladım onun mesajını” dedi. Sonra da çocuk iyileşti. Çünkü ikisi birden dönüştü.
“HAYVANLAR KURBAN DEĞİLLER, YARATIM GÜÇLERİ VE RUHLARI VAR”
Hayvanlarla kurduğumuzu sandığımız ilişki ne kadar gerçek? Bazen çok fazla özel alanlarına giriyoruz, birey olarak kabul etmiyoruz, uzantımız olarak görüyoruz onları. Özellikle küçük köpekler için geçerli bu durum. Kucağımıza alıyoruz izinsiz, öpüp kokluyoruz. Onlara sevgi olarak gösterdiğimizi sandığımız şeyi nasıl algılıyorlar?
Sizdeki sevgi gerçekse çocuk onu hissediyor. Bazılarına göre de değişebiliyor bu durum.
Bazılarını çok mutsuz görüyorum ben… Sürekli kucakta taşınmaktan ya da müdahale halinde bulunulmasından mutsuzlar.
Evet, mutsuz olanları da var ama insan çocukları gibi düşünün bazı çocuklar çok hırçın olur ailesinin zorladığı hiçbir şeyi kabul etmez, bazı çocuklar çok mülayim olur, istemese de ailesinin istediğini yapar. Kedi köpek, küçük büyük hiç fark etmiyor. Küçük bir minnoş köpeğe çalışma yapmıştım, kimseyi yanına yaklaştırmıyordu. “Benim alanıma giremezler, bana saygı göstermeleri gerekiyor, istemiyorum gelmesinler, gelirlerse ısırırım” demişti. Bazısı da diyor ki “Biliyorum, istemiyorum, çok sıkılıyorum ama annem çok seviyor diye ben de bir şey demiyorum.” Sonuçta şöyle bakıyorum ben bu duruma, o aileyi onlar seçtiler. Kurban değiller. Onların da yaratım güçleri ve ruhları var. Onlar da istedikleri deneyimi deneyimlemeye geliyorlar buraya.
Evet aciz bir çocuk gördüğünüzde sokakta insan ya da hayvan formunda içinizden geliyorsa mutlaka yardım edin ama şunu bilin o çocuk kendine yardım edilmesini istiyorsa ve onu yaratacaksa siz onu es geçtiğinizde başkasını kesin yaratır, evren boşluk bırakmaz hiçbir zaman. O kadar da kurban değiller
Bu çok yanlış anlaşılabilir fakat… O zaman herkes bir başkası ilgilensin gözüyle bakar!
Bu gördüğünüz her çocuğu bırakın kendi haline demek değil. Bazı insanlar öyle bir formata giriyorlar ki hepsini kurtarmam lazım diye düşünürken kendilerini kurtaramaz hale geliyorlar. Gücünüz varsa, enerjiniz, maddi imkanlarınız varsa, içinizden de geliyorsa elinizden gelen ne varsa yapın! Ama diğerlerine ve kendinize düzgün bir bakım sağlayabilmek için bir yerde dur demeniz gerekiyor. Bu dünyada bir sürü insan ya da canlı var bu çocuklara yardım edecek.
Çıkış yapan canlılarla da konuşuyor musunuz?
Evet, aileler bir daha gelip gelmeyeceklerini merak edebiliyor ya da nereye gittiklerini. Bir tanesiyle konuşmuştum, çok sevgi dolu bir çocuktu ve “Ben kısa deneyimler yaşamayı seçiyorum” demişti. “Tekrar gelir miyim bilmiyorum ama ailemi çok seviyorum belki yine gelmeyi düşünebilirim ama benim versiyonum” bu demişti.
“BEN KÜÇÜKLÜĞÜMDEN BERİ DENİZLE KONUŞURUM”
Siz nasıl ve neden bu alana çekildiniz?
Ben küçüklüğümden beri denizle konuşurum. Su altındaki canlılara aşırı derecede çekiliyorum. Büyüyünce de dalış yapmaya başladım. Daldığım zaman suyun altındaki her şeyin benimle konuştuğunu hissediyordum ama tabii o zamanlar hayvan telepatlığının t’sinden haberim yok!
Orası benim evim yeryüzü başka bir yer gibi hissediyordum. Çok alakasız bir şey ararken Google’da çok ünlü bir hayvan telepatı var, Güney Afrikalı Anna Breytenbach’ı gördüm, siyah panterle konuştuğu kesit çıktı karşıma. Onu görünce ben de yapmak istedim. 2016 yılının sonuna doğru Aykut Oğut ve Esra Oğut yaşam koçluğu sertifika programı başlattılar, ona katıldım. O programın içindeyken de hayvan telepatlığı eğitimine başladım ama ben şunu öğrendim bu bütün insanlarda var olan bir yetenek. Bütün canlılarda telepatik iletişim özelliği var. Hazır bekliyor hatta küçükken farkında olmadan kullanıyoruz büyürken de kapatıyoruz bunu yeniden aktive etmek mümkün. İlk çekilmem dalış yaparken olmuştu. 2019 yılından beri yapıyorum hayvan telepatlığını.
Seansları nasıl yapıyorsun?
Fotoğrafından enerji alanına bağlanıyorum. Ben kendi evimde, çocuk kendi evinde. Bunun eğitimini de veriyorum ayrıca
“HERKESTE TELEPATİ YETENEĞİ VAR”
Bir hayvan sahibi olarak şunu sormak isterim, biz onlara kendilerini iyi ve mutlu hissettirmek için hayvanlarımızla nasıl iletişime geçmeliyiz?
Herkese diyorum ki kendinizi açın ve buna hazır olun, bu yetenek herkeste var olan bir şey çünkü. Sadece kullanılmadığı için köreliyor. Senin versiyonun hangisiyle o versiyonu denemelisin. Ben mesela seanslarımı gözümü kulağı kapatıp bir odaya çekilerek yapıyorum. Zihnimin devreye girmesini istemiyorum. Senin versiyonun gözünün içine bakıp görerek odaklanmak olabilir, belki sen gözünü kapattığında zihnin seni daha çabuk ele geçiriyordur. Kalpten onu hissederek onunla iletişim kurmaya açık olarak bunu yapabilirsin. Kendince ona bir şeyler söyle bakalım ne tepki verecek? Sor ona, bekle… Sor bırak bakalım cevap gelecek mi? Zihninden bir cevap bulmaya çalışma. Belki bir anda bir şey beliriverir gözünde ya da bir kelime duyarsın.
Eğitimlerinden bahseder misin?
Bir şeyi asıl öğretirken öğrenirsin düşüncesinden yola çıkarak eğitim vermeye başladım. Koçluk da var işin içinde. Eğitim soran herkese söylediğim şey şu, siz kendinize izin vermezseniz bu eğitim hiçbir şey yapamaz. Öncelik senin kendine izin vermen.
Nasıl izin veriliyor peki?
O izin verme üzerine de çalıştırıyorum ben insanları eğitimin ilk haftalarında. O işi yapmakla ilgili seni sınırlayacak farkında olduğun ya da olmadığın inanç sistemlerin var mı? Sadece inanç sistemi de olmayabilir korkuların ya da kazançların da olabilir. Bildiğim şeyleri öğretip kim neyle iyi hissediyorsa öyle devam etmesini öneriyorum teknikleri çalıştırıyorum ve meditasyonlar veriyorum. 40 gün yapılması gereken meditasyonlarım var. Kalp, sevgi ve sezgi meditasyonları veriyorum. Sonra da enerji çalışmaları yapmaya başlıyoruz.
“ONLARI BİREY OLARAK GÖRMÜYORUZ AMA HEPSİ ÖZGÜR İRADE”
Sana deli gözüyle bakıyorlar mı?
Tabii canım!
Bununla nasıl başa çıkıyorsun?
Çıkmıyorum (kahkahalar)
Hayvan telepatlığına ilgi artar mı sence?
Artar bence. 2012’den sonra dünyanın frekansı değişti, boyut atladı. O zamandan sonra insanların farkındalığı artmaya başladı. Hatta sadece hayvan değil bitkilerle de konuşabiliriz. Günün sonunda bütün dünya telepatik iletişime başlayacak diye düşünüyorum en azından benim hayalim bu.
Dünya için hayalini söyledin kendin için bundan sonraki hayalin ne?
Okyanusları araştıran, su altı araştırmaları yapan üniversitelerle çalışmak istiyorum, onların bilimsel araştırmalarına yardımcı olmak istiyorum. Anna Breytenbach yapıyor bunu bu arada.
Hayvanların bilinç düzeyi sence nasıl?
Çocuk zihniyetindeler 3-5 yaş arası gibi. Ama bazıları muhteşem eski ruhlar, olgunlar.
Bu kadar seanstan sonra hayvanlarla ilgili algın değişti mi?
Çok değişti. Bir kere hepsi muhteşem şekilde sevgi dolular, tamam sevgi dolu olduklarını biliyordum ama o sevgiyi hissetmek çok çılgınca bir şeymiş. Çok duygusallar, çok bağlılar, bizlere bir şeyler öğretmeye çalışıyorlar. Hepsinin versiyonları var. Aslında hiçbirimiz onları birey olarak görmüyormuşuz; hepsi özgür irade, kendi deneyimleri kendi kararları var. Bazen çok şaşırıyorum bazılarında sevgiden gözlerim doluyor. Bazıları çok isyankâr oluyor. Sevgi alanından gidiyor her şey ama saygı alanı da çoğaldı. Küçükler, bakıma muhtaçlar ama asla aciz değiller. Çoğu insanda şu oluyor; ben onu aldım şöyle şöyle olmasını bekliyorum ama aldığın hayvanın özgür iradesi var. Bakalım olmasını istediğin şeyi istiyor mu?